30 Eylül 2007 Pazar

İYİ Kİ VARSINIZ




İçimizdeki umudun, neşenin ve yaşam kaynağının çok derinlere saklandığı anlar vardır.Ne kadar uğraşırsak uğraşalım onları kuytu yerlerinden çıkarmak tek başımıza başarabileceğimiz bir iş olmaz bazen.Kolay pes ederiz onların gün yüzüne çıkmamadaki kararlılığını görünce, düşük omuzlarla başlarız güne ve gözlerimize bir hüzün perdesi eşlik eder hep.Bu durum hiç geçmeyecek sanırız ve acının kalbimize girmesine izin veririz...
Bizim uzun zaman uğraşıp da bir türlü gün yüzüne çıkmaya ikna edemediğimiz yaşama sevincimiz bir dostla karşılaştığımız anda ansızın tüm ihtişamıyla belirir içimizde.Hem de öyle pervasız belirir ki bizi gören bu güzel duygular hiç mola haklarını kullanmadı sanır.Bir anda aralanır hüzün perdesi, içimiz kıpır kıpırdır artık.Dünyayı daha yaşanılır kılmak gerektiğini anımsarız tekrar.Ve kollarımızı sıvarız;yeniden sımsıkı tutunmuşuzdur hayata.
Bir dost sıcaklığı kalbimizin üşüyen yerlerini ısıtıverir bir anda.Bir dost eli burukluğumuza ilaç olur, yalnızlığımızı giderir.Bir dost sarılmasıdır içimizdeki sevgi zerreciklerini çoğaltan.
Bugün sevdiklerimle bir aradaydım ben.Dost elini, dost sıcaklığını hissettim derinden.Üşümüş olan yanlarımın ısındığını fark ettim.Hüzün perdesi kalktı gözlerimin önünden.Ve biliyorum ki biz birbirimizden aldığımız güçle derinliklerimize saklananları gün yüzüne çıkarıp ayrıldık birbirimizden.
Sizi seviyorum :)

Not; Dostlarla olan buluşmamı gerçekleştirebilmeme yardımcı olan ve onca yolu OGS trafik demeden arşınlayan zat_ı muhtereme buradan teşekkürlerimi sunuyorum.Yolumuz süresince kat ettiğimiz her kilometredeki santimetreler kadar huzur, neşe ve mutluluk gelsin yüreğinize efendim :)

23 Eylül 2007 Pazar

Tüm bunlar rahmet vakti olduğundan sadece



Kendimi dünyaya ait hissedemiyorum özellikle son on gündür.Tamam kabul ediyorum sinemada herkesin güldüğü sahnede ağlayasım geliyor(zor ya da komik duruma düşen kahramanla inanılmaz empati
 kurarım ve onun adına üzülürüm) ve salondaki topluluğun dışında hissediyorum kendimi.Geçici bir ait olamama duygusudur ama sinemadaki.Dışarı çıktığımda kaybolur gider.Benim anlatmaya çalıştığım bundan daha farklı bir durum.
Vakit rahmet vakti olduğundan belki benim şu hiç söz dinlemeyen kalbim başka duyuşla yüklü bu ara...
Gene çok ilgilendiriyor beni etrafımda gördüklerimin ne halde olduğu.Üzügün bir yüz içimde sızıya neden oluyor hiç tanımadığım halde tebessüm kondurmak istiyorum o yüze hüzün yerine.Birini kırmaktan ölesiye korkuyorum (kimseyi kırmıyorum demek değil tabi bu ), kırılmayı tercih ediyorum.Cüretkar cümleler kurmaktan çekiniyorum, cümlenin sebep olabileceklerini hesab etmeye çalışıyorum.Biliyorum yanlış zanlara dayanarak sarf edilen cümlelerin verilmek zorundadır hesabı.
Derse giriyorum, dakikaların hakkını verememenin endişesini taşıyorum.Kırk dakika beni izleyen otuz çift gözün ''Hocam, anlattıklarınızdan daha önemli olan şeyleri neden anlatmadınız?'' demesinden korkuyorum bir gün.
Kırıldığım halde susmayı deniyorum çünkü biliyorum karşı taraf hatasını kabul etmeyecek.Tolere etmeyi hiç bilmeyeni hep tolere ediyorum.(Öğrencilerin menfaati söz konusu  olduğunda direniyorum sadece).
Gene vakit rahmet vakti olduğundan belki hüzün daha kolay uğruyor bana.Sokağa karanlık çöktüğü an gördüklerim kalbimi hüzün denizlerine salıveriyor.Vaktin ne vakti olduğundan habersiz nefes alanları gördüğümde binlerce parçaya bölünüyorum.Keşke diyorum...
Ve benim bu hallerime hayretle bakıp anlam veremeynlere şaşkınlıkla bakıyorum.
Ölçüyü bilseniz diyorum içimden daha hassas olmam konusunda uyarırdınız belki beni.
Aklıma geliyor;
''Komşusu açken tok yatan bizden değildir''.

YAĞMUR,
Bak işte vakit rahmet vaktidir.Yağ demiştim sana katılaşan kalplerimize, sızıver içeri, yumuşat yüreklerimizi.Hüzünlü bir yürek gördüğümüzde bir hüzün de bizim yüreğimize dokunsun.Ağlayan bir göz gördüğümüzde bir gözyaşı da bizim gözümüzde belirsin.
Gel ve kuşatma altına al kalplerimizi.Al ki ne biz onlara ne de onlar bize hayretle baksın...

20 Eylül 2007 Perşembe

Bana iyilik yapma gücü ver



Kalp hissedebilmeyi dilediğinde mahzun gönülleri o gönüller için bir fener kesilir.Kalp sahibi farkında değildir dıştaki yansımasının ne olduğundan ama onun ışığına ihtiyaç duyanın gönlü hissetmiş ve akıtmıştır gönlünü ona doğru.
İlk günden farkında olmadan gözlerim hep bir kız öğrencime odaklandı, hissettiklerimin dışında görünürde bir sebep yoktu bunun için.Tek tek inceledim sınıfımdaki yüzleri ama hiçbir yüzde öyle takılı kalmadı gözlerim.Utanmasam ilk günden yanıma gelmesini isteyip bir teneffüsü beraber geçirelim diyecektim.Konuşmalarımızdan hislerimin nedenini bulmaya çalışacaktım.Tuttum kendimi, daha çok erkendi hem çocuk neden açılsındı ki bana ilk günden.
Bugün yılın ilk rehberlik dersine girecektim.Ders dışında onları tanımaya yönelik bir etkinlik yapabilirdim.Gözlerimin dalıp gittiği kızımla da sohbet edebilirdim.Bunu heyecanıyla son ingilizce dersinden çıktım, rehberlik heyecanı sarmıştı beni.
Öğretmenler odasına girmek üzereyken gözlerimin takılıp kaldığı kız öğrenci geldi yanıma.
''Rehberlik dersine girmesem, bana izin verir misiniz ?'' dedi.
İçimden ben kaç gündür bu dersi bekliyorum senin için demek istedim, diyemedim.
Sadece büyük bir hayal kırkılığıyla neden diye sorabildim.Cevap alamayınca bir köşe bulup oturduk, tüm yüreğim açmıştı artık ona kapılarını.Anlat dedim, önce gözyaşları geldi dile...
Kısa bir süre onları dinledim, gözyaşı neleri anlatır bilirdim ben...Sözcüklere geldi sıra, her kelime gözyaşına paralel yoğunluktaydı...(Rehberlikte gizlilik esas olduğundan sözcükler yer alamamkta bu postta).
Vakit rahmet ayıydı ve rahmet sağnak sağnak yağmaya devam etmekteydi.Rahmeti anlatmak istedim ona, yalnız olmadığını ve yaşamakta olduğunu kaldırabilecek gücün ona verildiğini söyledim.Geçecek herşey iyi olacak dedim.Gün gelecek o dönemde yaşadıklarım daha farklı kılmış benim yüreğimi diyeceksin dedim.Zorluklar olgunlaştırı insanı , yeter ki pes etme dedim.
Konuşmamız bittiğinde yüzünde küçük de olsa bir tebessüm oluşmuştu.
Öğretmenler odasına girdim konuşma boyunca gözlerimde kurduğum setleri fırlatıp attım ve bıraktım gözlerimdeki yaşları...
Ay rahmet ayıydı, kalp mahzun gönüllere ulaşmayı dilemişti.Hiç farkında değildi kalp dıştaki yansımasından.Ne kalp sahibi ne de mahzun gönül sahibi birbirinin farkındaydı.İki gönlü de hükmü altında tutan buluşturmuştu iki yüreği aynı noktada.
Vakit rahmet vaktidir...

17 Eylül 2007 Pazartesi

Ne olur yağmur yağsın...



Uzun bir aradan sonra yeni döneme yoğun bir tempoyla başladım.Ders programımı görünce şaşırdım biraz, çok tatil yaptığımı anlamış olacaklar tek bir boşluk yok programımda.
Hiç girrmediğim kadar çok sınıfın dersine giriyorum, kafam karışıyor nerde ne anlattım :).Sağ elden yardım almalı (tam 10 farklı sınıfın uc farklı dersıne gıryorum ben bu yıl) nerde ne konuşulmuştu yazmalı.Sınıfımı sevdim, galiba onlar da beni.Güzel iş bizimkisi, gönlünü tepe tepe kullandığın...
Okul çıkışı arkadaşıma gitim yıl içinde yapacaklarımızı programlamak için, sanırım ev kuşu hayali gene suya düştü.Yapılacak çok şeyimiz var hala...
Otobüse bindim eve dönüşte.Tekerlekerin hızına eşlik etti gözlerim, camdan hızla akıp giden manzarayı seyrettim.Görmeseydim keşke gördüklerimi o zaman yağmurun yağmasını bu kadar çok istemezdim.Gördüm ve keşke dedim;
Şimdi gelsen iliklerimize kadar ıslatsan bizi ve arındırsan hatalarımızdan.Sonra kalplerimize nüfuz etsen taşlaşmış kalplerimize çarpıp gitmesen.Dirensen ve bir yol bulsan, sızssan yavaşça içeri.Bir yumuşaklık gelse kalperimize, bu günlerde yağan rahmet yağmurunu fark etse alıcılarımız.
Ve gökyüzüne açılsa avuçlarımız, gönülden istesek, kendimiz için istediğimizi ötekiler için de istesek.Öyle çok istesek ki yağmur, ille de yağmur yağmalı dedirtecek manzaralara sebep olan kalmasa hiç...

16 Eylül 2007 Pazar

Bir demet menekşe niyetine



Mor menekşeyi çok özlediğim anlar olur.Evlerimizde cam önlerine koyduğumuz saksıdaki menekşe değil özlediğim.Kırlarda, çalı diplerinde yetişen minicik mis kokulu narin çiçekten söz ediyorum ben.
Menekşe çocukluğum demek , anneannem demek benim için.Her menekşe özlemim de anneanneme ve çocukluğuma duyduğum özlemdir aslında.Arama motoruna menekşe yazıp menekşe resimlerine bakmak bile hafifletiyor beni.Ekrana bakıp dalıyorum, eskilere gidiyorum, anneannemin sıcaklığını duyumsuyorum.Kır çiçekleri arasında geçen çocukluğum canlanıyor gözlerimde.Minnetle doluyor içim, yüreğim anneannem ve kır çiçekleriyle örüldüğü için…
Üşüyen yanlarıma bir demet menekşe ile dokunsam biliyorum ısınacak bedenim, aydınlanacak yüreğim.Umut tohumları serpilecek gönlüme, dinginleşecek ruhum.
Yüreğim her üşüdüğünde bir demet çiçek alışım kendime bundandır benim; menekşe özlemimi hafifletmek ve aydınlatmak yüreğimi.
Bir demet menekşe niyetine bir buket çiçek almalı kendime en kısa zamanda.
Güneşte üşüdüm, vakit çiçek vaktidir …

15 Eylül 2007 Cumartesi

EV KUŞU BEN



Parmaklarım evimde bir ev sakini gibi oturmaya başladığım günleri saymaya yetmiyor.Uzun zamandan sonra eskisi gibi evimde oturuyorum, kitap okuyorum,yemek yapıyorum hatta yorulunca kestiriyorum bile.Son iki yıldır sabah çıkıp gece eve gelebiliyordum sadece.Ev otelden farksız olmuştu benim için, hep bir koşuşturmaca içinde geçti gitti günler.Dilerim elimde kalan bonuslarım olmuştur o günlerden geriye.
Yorgunum hem de çok yorgun.Neyin yorgunuyum diye sormayın bana.Cevabı bulmak en az şu anki kadar yorar beni emin olun.
İki gün sonra okul açılacak ve belki benim tempom gene başlayacak önceki kadar yoğun olmasa da.Yoğunluğun tek faydası var bana, yorgunluğumu duyumsayacak vakit bırakmaması bana.Aslında ben bu ara öncesinde duyumsamadığım bütün yorgunlukları toptan hissediyorum.Birikmiş mola hakkımı kullanıyorum.Ve anlıyorum ki irademiz dışındaki yoğunluklarımız ihtiyacımıza göre tayin edilirmiş.
Kendimle kalmak uzun bir aradan sonra korkutmuştu beni.Geçen sene bu zamanlar kendimle kaldığım anda yangınım alev alır gözyaşlarım hükmünü yitirirdi onu söndürmede.
Şimdi acı daha katlanılır çünkü kendimi bağışlamayı öğreniyorum ben.Kendi sorumluluklarımı göğüslüyorum sadece, daha az haksızlık ediyorum kendime.Onarıyorum zedelenen yanlarımı.Umutlanıyorum geleceğe dair, O’na el açıp istiyorum ama biliyorum takdir O’nun.
Bir gün içimde hiç sızı kalmadığında hiç bağışlayamadığımı da bağışlayabilmeyi umuyorum.Neden mi?
SADECE HAFİFLEYEBİLMEK İÇİN…

12 Eylül 2007 Çarşamba

BİR TANEME

Balım benim, neşe kaynağım,akıl küpüm, yüz güldürenim, yaramazlıktan iflahımı kesenim,uğur böceğim, küçük İzauram.
Teyzecim hiçbir anını kaçırmak istemeyen ben şimdi yüzüne hasret.Ne vardı o kadar uzaklara gidecek.Malatya'nın bir türküsünü bilirdim ben bir de kayısısını, ondan belki sevimli gelirdi bu şehir bana.Şimdi Malatya sadece hasreti anlatıyor bana, hasret ki yürekte sızıya sebeptir hep.
Bazen öyle çok özlüyorum ki seni kuş olup uçasım geliyor, bir kerecik sarılsam, öpüp koklasam yüreğim hafifler sanıyorum.
Annenden alıyorum haberlerini, her gün soruyorum günlük keşiflerini , marifetlerini.Lügatine yeni kelimeler eklenmiş bu ara .Bahçede oynayan abilerin topları peşine koşuyormuşsun.Dışarı çıktığında yürümek fiili ortadan kalkıyormuş senin için, yerini koşmak alıyormuş.
Ekonomik dengelerim alt üst oldu varlığından haberdar olduğum günden beri.Bu ayrılık bir ekonomik dengelerime yarayacak diye düşünmüştüm ama yanıldım.Mağza vitrinlerinde hala gözlerim hep alıyorum cici bulduklarımı; geldiğinde hepsini birden veririm sana.
Sen yakınımda olsan biliyorum ben daha az incinecek yüreğim.Hüzünlerim az sevinçlerim çok olacak...
ÖZLEM;
Ne çok çeşidin varmış meğer senin. Her biri ayrı bir yürek acısı.Ve sen ne cömertmişsin meğer bana uğrama konusunda.Sitem sanma sakın bu satrıları.Uğradığın kaç yürek hakkını verebildi ki senin?Ben gelişlerinin hakkını sonuna kadar verenlerdenim, hoşnutsun sen bendeki misafirliğinden.Ama unutma ziyaretin kısa olanı makbuldür.
Vuslatın güzelliği özlemin derinliği ile doğru orantılıdır.Teyzecim, gün sayıyorum kucaklamak için seni ve o günü düşünmek bile yüzümde tebessüme neden oluyor.Çabuk geçsin günler, takvimler hızlı aksın gitsin.Ve gelsin bizim vuslat günümüz...
SENİ SEVİYORUM.


Ramazan,özlem duyduğumuz aylardan.İçinde binlerce sır dolu anı barındıran ay.Arınmışlığın hafifliğini yaşayabilmek duasıyla...

7 Eylül 2007 Cuma

bir dilek



Bir dosta itafen yazılmıştır.
Kelimelerin derinlere saklandığı ve gün yüzüne çıkmamak için direndiği zamanlar olur.Böyle anlarda sessiz cümleler kurarız.Karşımızdaki kişi cümlemizin tek bir harfine bile tanıklık edemez ama.Oysa biz durmadan içimizde onunla konuşuruz.Biriktirdiğimiz her şeyi bir şarkının nakaratı gibi tekrarlarız, tekrarlamakla kalmaz arada güzel anılarda tebessüm eder, kırgınlılarda gözyaşı dökeriz.
Konuşmalarımızı kendimizle yapmaya başladığımız dönemlerde bize en yakın olan birden en uzağımız oluverir.Aynı odanın havasını soluyor olsak da o öyle uzaktır ki bize aradaki uçurum hiç kapanmaz sanırız.En sevdiğimizdir aslında o, bizden ayrı hiç düşünemediğimiz öbür yarımızdır.Çetin savaşları birlikte aştığımız, ilklerin çoğunu birlikte tecrübe ettiğimiz yol arkadaşımızdır.Dipsiz kuyulara daldığımızda el tutanımızıdır.Kalplerimizin en hızlı attığı dönemde, zihnimizin her karesini işgal edenimizdir.Ayrı geçirilen dakikaları yıllar hükmüne büründürenimizidir o.
Kelimelerle savaşımızın olduğu dönemlerde (mutlu tablolar görmekten hoşlanmayan her daim bizi yanlışa yönlendirmeye çalışandan olsa gerek) kırgınlık kareleri dolanır durur hafızamızda.Bir anda unuturuz güzel olanları, yaşanan olumsuzluklar canlanır içimizde.Acımıza acı katar bu ve aradaki mesafe büyümeye devam eder.El uzatsak dokunabileceğimiz yarımız yabancılaşmıştır bize ve el uzatılamayacak kadar uzaktadır artık.
Şimdi tüm gücünü toplasa birileri ve İLK adımı atsa.Kırgınlıkları bir tarafa bırakıp güzellikleri düşünse.Kelimelere hayat verse yeniden.Üşüyen kalbiyle birlikte üşümüş bir kalbe dokunsa, dokunsa ve ısıtsa iki kalbi de.Minik bir kalp ısınan iki kalbin huzurunu yerleştirse minik yüreğine.Onun içindeki sessiz cümleler de dinse.Var olduğumuz andan beri hatalarımıza sevinen , bu tablo karşısında hüsrana uğrasa.
Ve Kainatı muhabbetten yaratan hoşnut olsa gördüklerinden, saf saf melekler gönderse
Yeryüzüne ve korunsa tüm kalpler sessiz cümlelerden.

5 Eylül 2007 Çarşamba

İtirazım var takvimlere



Bir gün daha takvimlerden geçti gitti.Saat 24:00 olduğu an tüm tarih göstergeleri değişiyor.Takvimler yeni günde olduğumuzu söylese de ben bugünün gecesini yaşıyorum hala.Yeni gün sabahın ilk ışıklarıyla başlar benim için.Ben bu yazıyı da bugünün gecesi yazıyorum ama biliyorum otomatik olarak bilgisayar tarihi 05 Eylül atacak ve siz yanılacaksınız , ''Bugün yazmış bu kız, bak dün yoktu bu post'' diyeceksiniz oysa benim gönderim benim için yarın dünün gönderisi olacak.
Günlük yazdığım dönemlerde de hep çelişirdim ben takvimlerle.Gün bitsin yatmadan önce yazarım herşeyi diye düşünürdüm ve yazacaklarım bitip tarih atmaya kalınca iş kızardım 24:00 kuralını koyanlara.Yok yani ben 04 Eylül derim bugünkü günlüğüme de ama kendimi yalancı gibi hissediyorum böyle anlarda.
Takvimlerden günleri sıyırıp atmak kolaydır, ya bir çizik atarız üstüne geçen günün ya da o güne ait sayfayı koparıp atarız.Takvimimizde yaşanan günden iz yoktur artık. 24:00 sonrası en doğal hakkımızdır takvimdeki dünü çizip atmak ve dönüp bakmamak geriye.
Takvim kolaylığında olsa keşke benim için de dünü, dünleri silip atmak hayatımdan.Yaşananların üstünden geçen zaman takvimlerimde çizilmeyen gün bırakmadı ama kalp sızını hiçbir kopan sayfa götürmedi beraberinde.Günler ömürlerini tamamlayıp gittiler ama varlıklarında yaşadıklarımızın yükünü bize bıraktılar hep.
Sevdiğimizi yitirdiğimiz gün geride kaldı ama o günün acısı tazecik içimizde (anneanne seni gene çok özledim ben), kalbimizi binlerce parçaya ayıran ağır sözlerin söylendiği gün geçti gitti ama kalp sızısı hala  her yeni takvim yaprağında eşlik ediyor bize(hafifletmedin ya yüreğimi, onda olanları ben O'na şimdi yalnızca  hal dilim diye sunuyorum).Bir mezuniyet günü geçti gitti takvimlerden ama o günde gözümüzden film şeridi gibi geçen tüm üniversite hayatının anıları kaldı yüreğimizde (binlerce duyguyu beraber yaşadığımız dostlarımı ve Pelin'i özledim ben).Pembedenizdeki son yazıdan sonra da çok günler geldi geçti ama veda günün burukluğu hala bende...
Daha çok günler geçti gitti ama yaşananlar hep içimizde kaldı...

NOT;Doktorun azarından sonra ilaçlarımı aldım, iki saat önce de kullanmaya başladım.Takvime bakıyorum yeni bir güne başlamışız bu durumda dün aldığım ilaç hala bir işe yaramamış.Benim gecem sizin yeni gününüz :).Yeni gün hepimize yüreğimizde ağırlık yapmayacak güzellikler getirsin, sevgilerle.
NOT;İçimden geldi sayfaya tıklayıp da satırlarımda gezinenler , sizi seviyorum.

2 Eylül 2007 Pazar

iyilik yap iyilik bul




Hayatımızı anlamlı kılan, ona tutunmamızı sağlayan hayallerimizdir.Kimi hayallerimiz içine sadece ben’i ve onu alacak kadar dardır , kimi hayallerimiz de dünyayı kucaklayacak kadar engindir.Kapsama alanı bu denli geniş olan hayallerimizi ayakta tutabilmek zordur.Böyle hayallerin içinde kendimizle birlikte bizim dışımızdaki yüzlerce insan için de hayal ederiz çünkü.
Bu hayallerimizde dünyayı kurtarırız , kötülüğü savar, iyiliği taç ederiz her beşerin başına.
İnsanların değeri himmetleri ile doğru orantılıymış, hedeflerimizin büyüklüğü yürek büyüklüğümüzle eşittir.Kendimizin dışında birleri için de hayal kurabildiğimiz ölçüde değerliyiz aslında.Benim mutluluğum kadar önemliyse ötekinin mutluluğu , benim değerim benimle sınırlı değildir artık(ötekinden de bir değer katılmıştır bana).
Günümüzde yüreklerimizin küçülmesindendir büyük hayallerimizi ayakta tutma başarısızlığımız.’’Bir ben bu gidişatı nasıl değiştirebilirim? ya da ‘’Sana mı kaldı başkalarını düşünmek?’’ gibi cümleler bizi yolumuzdan döndürebilir.Tek başına insanın kapsama alanı geniş hayalleri ayakta tutması zordur.Büyük hayallerin beslenmeye, aynı gayeye odaklanmış yürekleri bilmeye ihtiyacı vardır.Bilmek yalnızlığı alır götürür ve hayal sahibi yeniden biat eder hayaline, yelkenlerini umuda açar.
Dünyayı daha yaşanılır hale getirebiliriz inancımı yitirdiğim anlarda tekrar ayaklandırabilmek için hayalimi izlediğim bir film vardır;’’ İyilik yap iyilik bul’. Bir öğretmenin yürek büyüklüğünü öğrencilerine yansıtmasının öyküsüdür bu.Küçük bir çocuğun öğretmeninden aldığı ilhamla yaşadığı kasabayı daha yaşanılır kılabilme mücadelesidir.
Her yıl ortasında öğrencilerime mutlaka izlettiğim ve üzerinde uzun uzun konuşmalar yaptığım bir filmdir ‘’Pay it forward’’.
Her birimiz ehad ismini kabiliyetimiz nispetinde tecelli ettiririz. Benden bir tane daha yok yeryüzünde, daha önce de olmadı, benden sonra da olmayacak.Ben orjinalim, öyle ise ben dünyaya farklılık getirebilirim.Siz de getirebilirsiniz…
Trevor da farkılık getirmişti yaşadığı kasabaya.