30 Ocak 2008 Çarşamba

ÇEMBER



Varlığımızı sürdürdüğümüz bir çemberimiz vardır.Tüm rutinlerimiz , özellerimiz , sevdiklerimiz sevmediklerimiz onun içindedir.Sevinçlerimiz , hüzünlerimiz de içindedir bu çemberin.Nereye gidersek gidelim, gidebildiğimiz her alan aslında çemberimizin kuşatması altındadır.Ve dışına çıkmak çemberin ancak miadımızı doldurmakla mümkündür.

Kendimizi kandırırız bazen , yolculuklara çıkarız, gidilebilecek en uzak noktayı hedef seçeriz ve çemberin dışına çıkmayı başardık sanırız.Tekerleklerin geride bıraktığı her kilometre bizi çemberimizin dışına çıkarıyor sanırız.Oysa her kilometre çemberdeki alanın ta kendisidir zaten.

Okul sonrası ilk işim valizimi kapıp kendimi otobüse atmak oldu.Telefonumu kapatım ve bir hafta boyunca bana çemberimi hatırlatacak herşeyden uzak olmak, bir mola hakkı kullanmak istedim.Otobüs koltuğuna ilk kurulduğum an tüy kadar hafiflemiş hissettim kendimi.Tüm telaş ve koşuşturmaca geride kalmıştı.Artık ne kopyalanacak cd ne hazırlanacak materyal ne okunacak kağıt ne de gidilecek toplantı kalmıştı.Yeni aldığım mp3 ümü taktım kulağıma sevdiğim şarkılar eşliğinde ,hayaller dünyasına saldım kendimi...

Malatya'ya geldiğimde de Zeynep'in kollarına bıraktım kendimi :).Pıtırcığım benim unutmamış teyzesini.Görmeyeli de pek bir marifetli olmuş.Artık beraber şarkı söyleyip dans ediyor ve masal analtıyoruz birbirimize.Kar tanelerini izliyoruz camdan, kargalara sesleniyoruz üşüyüp hasta olmasınlar karda diye.Yakalamaca ve saklambaç oynuyoruz ve çook mutlu oluyoruz.

Biliyorum kuşatması altındayım çemberimin :) ama ben gene de bir hafta onun dışında sayıyorum kendimi hem de gelen tüm telefonlara inat :).

İstanbul'a döndüğümde beni bekleyen tüm koşuşuşturmacayı anımsamayı reddediyorum !!!

Üstelik yolların kapalı oluşundan dolayı ertelenen döüşüme bile sıkmaya niyetim yok şimdi canımı.Ben çemberin dışında olmanın tadını çıkarıyorum.

Çok görmeyin ne olur , sadece bir mola hakkı kullanıyorum hepsi bu ...



NOT;sedaİstan 'ın bloguna ulaşamıyorum yeni adresi de yok :( .sedaİstan tarafımdan aranıyor , duyan bilen varsa bir bilgilendiriverse mesud olacağım.


BANA İYİ TATİLLER :)

15 Ocak 2008 Salı

aidiyet duygusunu ya da kendini yitirmek

Aidiyet duygusunu yitirdiğimiz anlar vardır.Yeryüzündeki hiçbir coğrafyaya ait hissedemeyiz kendimizi.Her yer yabancı ,her yer bize huzur vermekten uzaktır.
Binlerce dakikayı geçirdiğimiz mekanlar da birden bildik olma sıfatını yitirirler.İnsanlar da bir anda bizim çok uzağımızda kalıvermiştir.Ne onlara aitizdir ne de onlar bize...
Aidiyet duygusunu yitirmek aslında kendi çıplaklığımızla kalış anımızdır.Eşyalar, insanlar,tatlar bizden uzaktır.Duyumsanan sadece bizizdir.Biz ve ait olunandır aşikar olan.
Böyle anlarda biliriz nedendir dünyaya sığamayışımız kimi an.Dar kılınışı nedendir dünyanın bize, herşey yabancılaştığı zaman anlarız.
Bize ait olanları yitirmek aslında bizim ait olduğumuzu düşündürür bize.Çözeriz aniden gelen yabancılaşma hissi nedendir...Ve fark ederiz bir kez daha özden uzak olan aidiyetlerin yok oluşu anda gizlidir.

7 Ocak 2008 Pazartesi

YORGUN BİR ÇOCUK İÇİMDE

Yorgunluğu iliklerime kadar hissetiğim anlar olur benim.Bedenim değildir yalnızca yorgunluk sancısı çeken.Sanki bana ait olan her zerre bunu ayrı ayrı duyumsamakta.
Kendimle kalmak ve bana ait olanlara kulak vermek istiyorum.Benden uzaklığım O'ndan uzaklığımla doğru oranıtlıdır, bilirim ben.Hatta yorgunluk sebebimin kendimle olamamkla ilgili olduğunu da bilirim.Yüzlerce öğrenci, yazılı kağıdı ve nefsime ağır gelip de haftada en az üç defa kurmak zorunda kaldığım cümleler arasında kaybolduğumun da farkındayım.
Sabah uyandığım an ile gecenin gelişindeki anın farkındayım sadece bu ara.Uyanıyorum ve start alıyorum, servis-okul-ders-ödev takibi-öğrenci görüşmesi-yazılı-tenefüs-servis-toplantı-seminer-ders...Gece yarısını geçmiş işte yine çoktan oysa yapacak ne çok şeyim vardı benim...
Kendimi duyumsayamadığım anlarda bir çocuk belirir hep içimde.Yüreği hayatla tanışalı henüz iki üç yıl olmus saçları kar beyazı, taraklara düşman olacak kadar da kıvrımları olan o beyaz saçlı kızın yüreğidir yüreğim o anlarda.Savunmasız, saf ve kırılgan.Tüm takvimlere ve yetişkin tanımlarına inat öylece durur o içimde.Her zamankinden alıngan, her zamankinden hassas olmama nedendir büyüyememk.Ve yorgun anlarım yetişkinliğe olan mesafemi uzatır.Hayat bu deyip geçemem olan hiç bir şeyi.Ve yorgunluğuma yorgunluk katarım...
Mola hakkımız keşke sadece belirli vakitlere hapsedilmemiş olsa.Kendimizden uzaklaştığımız an mola hakkı isteyebilsek.Büyütsek içimizdeki kırılgan yüreği.İlgi göstersek içimizde beliren o saf ve düzeni algılamakta zorlanan miniğe.Biz içimizdeki çocukla bir bütün olup özümüze yaklaşsak.Bilsek bizi bilmenin O'nu bilmek olduğunu.VE bilsek yorgunluk sebebimizin aslında O'ndan uzak olmak olduğunu.